Likya'nın Batık Şehirleri - Kekova, Aperlai ve Theimussa

Tekrardan merhaba arkadaşlar. Uzun süredir herhangi bir içerik yazmadığımın farkındayım, zira oldukça yoğun olduğum bir iş yükümle birlikte, eğitimimle alakalı yaklaşan sınavlarım olmasından mütevellit biraz boşlamış olabilirim. Bu boşluğu da yeri bende ayrı olan, gezmekten ve ziyaret etmekten asla sıkılmayacağım Kekova'ya ve Üçağız(Theimussa)'a ayırmak istiyorum.


Kekova'yı ilk kez, 2018 yılının Eylül ayında, 23'ünde ziyaret etmiştim. Fotoğraflardan gördüğüm ilk anda zaten ''muhakkak buraya gitmeliyim ben'' dedim. Likya bölgesinde bir deprem sonucu batık şehre sahip olması, sahip olduğu eşsiz doğasıyla Kekova'ya gittiğim zaman, gördüğüm fotoğraflardan asla farklı olmadığını keşfettim. Zira yazının başında paylaştığım fotoğraf, bizzat kendi çektiğim hiçbir efekt içermeyen bir fotoğraf. Bilirsiniz, bazı yerler fotoğraflarda oldukça güzeldir, üzerinde oynanmış, renkler açılmıştır fakat Kekova nasıl görüyorsanız aynı öyle. Kekova'nın öncelikle birden fazla alanları var, bu sebeple bu alanları da parça parça anlatacağım. Önce Simena Kalesi'nden başlayalım.


Simena kalesinin olduğu bölgedeki yerleşkenin, M.Ö 4. YY'a kadar uzandığı tahmin ediliyor. Sahip olduğu kalenin günümüzde hala korunmasından dolayı buraya Kaleköy dendiği de oluyor. Kale orta çağ döneminde de restore edilerek Roma İmparatorluğu ve Bizans tarafından kullanılmış. Simena kalesini ilginç kılan özelliklerden biri, kale içinde arazinin doğal taşı oyularak inşa edilmiş küçük bir tiyatroya ve tapınağa da sahip olması. Bir diğer özellik de kalenin bulunduğu alanın topoğrafik özellikleri kullanılarak kayalarla desteklenmesi. Bu özelliğiyle kompleks şekilde inşa edilen orta çağ kaleleriyle benzer çok ortak noktası var Simena kalesinin, belki de bu konuda öncüdür kendisi. Zira orta çağ kalelerinde çapel, cami, garnizon, hatta çiftlik ve erzak deposu gibi oldukça  kapsamlı bölümler ve 2 tabaka halde iç surlar, dış surlar varken, antik dönem kaleleri ise daha çok tek surlu ve çok fazla garnizonu içeride tutamayacak yapıda inşa edilmişler. Şehirdeki nekropollerin çoğu da ayrıca buradadır. Kekova'yı ilginç kılan özelliklerden biri de, lahit mezar kapaklarının kayık ve gemi tabanı şeklinde inşa edilmiş olması. Buradan anlıyoruz ki bir yarımada ve liman kenti olan Kekova'da denizcilik çok önemliydi.




Theimussa ve Aperlai

Simena kalesine çıkmadan, Üçağız köyü ve civarında olan yerleşkenin antik dönemdeki adı Theimussa'dır. Büyük Likya Depremlerinde, sular altında kalan şehrin ise Aperlai'ye ait olduğunu düşünüyoruz. İskeleden, adanın karşı kıyılarına kadar olan bölgede yer yer bina kalıntıları, merdivenler, küpler ve çeşitli kalıntılar bulunmuştur. Theimussa limanında yüzülebilir, bina kalıntıları keşfedilirken, Aperlai'ye dalış kesinlikle yasak olup, sahil güvenlikten özel izin almak gereklidir. Bazı bölgeler yüzmeye serbestken, bazı bölgelerde ise yüzmek dahi yasaktır. Adaya daha çok günlük tekne turlarıyla ya da botlarla ulaşım sağlanabiliyor. Bu botlarla ayrıca Aperlai'nin batıklarını da ziyaret edebilirsiniz. Theimussa ve Aperlai Likya Birliği üyesi şehir devletlerinden olup, sikkelerden ve kitabelerden gördüğümüz kadarıyla Roma egemenliğine kadar bağımsızlığını korumuş, sonrasında imparatorluğun bir parçası olmuştur ve yazı dili olarak Likya dilini kullanmışlardır. Likya bölgesi tarihte birden çok deprem yaşamıştır ve Kekova bölgesinin tek bir depremle değil, çeşitli yıllarda gerçekleşen farklı depremlerle giderek sular altında kaldığını tahmin ediyoruz.




Kekova'nın kısa hikayesi de böyle.  Likya'da görmeden gitmemeniz gereken yerlerden biridir. Kışın tekne turları olup olmadığı hakkında ise ne yazık ki bilgim yok. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.