Sinop Cezaevi'nin Kısa Tarihi
Sinop Cezaevini ilk kez 2016 yılının Ağustos ayında ziyaret etmiştim. Bitmiş bir ilişkiden ve bunaltıcı bir dizi olayda sonra, ''hadi anne gel seni tatile götüreyim, lokasyon Sinop'' deyip eşyalarımızı alıp düşmüştük yola beraber.
Ne demiştik? savunma amaçlı inşa edilmiş bir kale. Haliyle oldukça yüksek duvarları var, tam da denizin kenarında. Surların üzerine mahkumlar çıkamadığı için denizin kokusunu alıyor, sesini duyuyor, fakat göremiyorlar. Özellikle denizci ya da deniz kenarında bir şehirde yaşayıp da bu hapishaneye düşenlerde artık bu durum bir süre sonra psikolojik şiddet kıvamına gelmektedir ve akıl sağlığında bozulmalar olmaktadır. Ayrıca deniz kenarına yakın olması sebebiyle aşırı bir rutubet ve küf vardır bu hapishanede. Girenlerin çoğu buradan koah olarak ayrılmış, en iyimser 1 zatürre geçirmişlerdir. Akciğer hastalıklarından dolayı bu hapishaneye düşenin ömrü yarı yarıya düşüyor.
Ayrıca işkence mahzenleri de vardı, Cumhuriyet döneminde de kullanıldığı söylense de kesin bir kanıt yok. Bel hizasına kadar deniz suyu dolu koğuşlar var burada, herhangi bir kavgaya karışan ya da asayiş problemi yaratan mahkumlar soğuk deniz suyunda bu hücrelere atılıyor günlerce çıkarılmıyorlardı. Güvenlik nedeniyle bugün müzenin o bölümüne girmek yasaktır, demir bir kapıyla kilitlidir.
İnsan haklarına aykırı bir standardı olan Sinop cezaevi, tüm bu nedenlerle 1991'de boşaltılmış ve yeni binasına taşınmıştır, burası da müzeye çevrilmiştir. Boşaltığından beri hiçbir restorasyon ve tadilat görmeyen binanın duvar boyaları bile aynıdır. Bir dili olsa o duvarların ne anıları vardır. O kadar kasvetli bir hapishane ki gezenlerin bazıları daha fazla görmeye ve içeride kalmaya dayanamayıp dışarı kaçıyorlardı.
Sinop Cezaevi bahçesindeki mancınık taşları
Misafir ettiği ünlüleri zaten biliyorsunuz, tekrarlamaya gerek yok. Yeni bir yazıda görüşmek üzere.
Leave a Comment