Dededen Toruna Kalan En Büyük Miras - Kitaplar
Evet, kitaplar. Hani böyle renkli kapakları olan, bazısı kalın bazısı ince, içinde kelimeler, cümleler olanlar var ya hani...
Seneyi çok net hatırlayamamakla birlikte, sanıyorum 2002 olması lazım. 2002 yılında çünkü ben 9 yaşındaydım ve ilkokul 3. sınıfı okuyordum. 3. sınıfın 2. döneminde babam, Samsun'da iş kuracağından dolayı biz göçümüzü dedemin evinden almış, Samsun'a getirmiştik. Bir zamanlar Türkiyeli çoğu aile gibi biz de dedenin, babaannenin, babanın kardeşlerinin ve annenin olduğu kalabalık bir aileydik. Dedemin 1960 ve 1970'lerde basılmış muazzam, ciltli ansiklopedileri vardı, öyle bir kaç tane de değil. Ben henüz ilkokula başlamamışken, okuma yazma bilmiyorken bu kitapları açar, tek tek sayfalarını karıştırır, resimlerden ne olduklarını anlamaya çalışırdım. En sevdiğim de evrimle alakalı olan ciltti. Bu ciltte, okyanuslardaki ilk yaşam, denizden karaya ara geçiş formları, çeşitli deniz kabukluları temsili resimleri ve fosillerle alakalı bilgiler vardı.
Değişik bir çocuk oldum ortaokul yıllarında, o kadar bilgiyi küçücük bir bedene birden yükleyince normal bir insan olarak yaşamının kalanına devam etmek biraz zor oluyor. Akşamları eve gelip legolardan surlar yapıp, tepeye de okçuları dikip ''Baba, birazdan Hannibal gelip surlara filleriyle saldıracak, bak Scipio da burada, senato görevi ona verdi'' deyince elimden ansiklopediyi alıp bir süre ara vermem gerektiğini tembihlemişti. Çünkü bu olay dikkatimi olduğu gibi kitaplara veriyor, normal okul başarımı ise hayli aksatıyordu. Ailem de bu durumdan hiç hoşnut olmadı, özellikle sosyal bilimlerin alanı olan derslere merak salıp, sayısal dersleri komple boşlamak gelecekteki kararlarımı baya bir etkileyecek, beni hatalara itecekti. Evlerimiz ayrılırken de dedem sordu bana kitapları çok sevdiğimi bildiğinden, ''hangilerini istiyorsun?'' diye. ''Hepsini'' dedim. Beni kırmayıp, bir kaç kitabı kendine ayırarak tüm kütüphaneyi olduğu gibi bana verdi. O zamandan bu zamana bu kitapları elimden geldiğince korumaya çalıştım, çok ev değiştirdik ve bu taşınma işlemleri, aradan geçen yıllar kitapların ciltlerini hayli eskitse de sayfaları hala yerli yerinde duruyor ve okunabilecek kadar sağlam. Kütüphanemde olup da henüz okumadığım bir kitap yok, bazen param olmadığından dolayı arkadaşlarımdan ödünç alıp da okuduğum kitaplar olurdu, sırf kütüphanemdeki dostlarından mahrum olmasınlar diye biraz para biriktirir, sonra onları da satın alır oraya eklerdim.
Bu kadar anlattım, yazdım çizdim, ''hani nerede bu yazının teması?'' diyenler olabilir. Huyumdur, biraz pasaklı yazar, kuralları imla dışında pek takmam. Diyeceğim şudur ki; uzun zamandır düşünüyorum ben ''gelecek nesillere bırakılacak en güzel miras nedir?'' diye. Bence, bir dedenin torununa bırakabileceği en güzel miras ne arsa, ne araba, en ev, içi çocuk masallarıyla bile dolu olsa, kocaman bir kütüphane olmalı. Çünkü cehaleti, bağnazlığı, gericiliği yenmemizin ilk basamağı aile içi eğitim ve aydınlanmak. Bunu da bir dede, bir anneanne/babaanne, anne ve baba ancak kitaplarla başarabilir. Çocuklarınıza kitapları sevdirin, okuma yazma bilmeyecek kadar küçükken bile minik ellerine minik kitaplar yerleştirin, ilerleyen yaşlarda evet biraz tuhaf! olabilirler ama bu onların hayrına olacaktır, emin olun. :)
Seneyi çok net hatırlayamamakla birlikte, sanıyorum 2002 olması lazım. 2002 yılında çünkü ben 9 yaşındaydım ve ilkokul 3. sınıfı okuyordum. 3. sınıfın 2. döneminde babam, Samsun'da iş kuracağından dolayı biz göçümüzü dedemin evinden almış, Samsun'a getirmiştik. Bir zamanlar Türkiyeli çoğu aile gibi biz de dedenin, babaannenin, babanın kardeşlerinin ve annenin olduğu kalabalık bir aileydik. Dedemin 1960 ve 1970'lerde basılmış muazzam, ciltli ansiklopedileri vardı, öyle bir kaç tane de değil. Ben henüz ilkokula başlamamışken, okuma yazma bilmiyorken bu kitapları açar, tek tek sayfalarını karıştırır, resimlerden ne olduklarını anlamaya çalışırdım. En sevdiğim de evrimle alakalı olan ciltti. Bu ciltte, okyanuslardaki ilk yaşam, denizden karaya ara geçiş formları, çeşitli deniz kabukluları temsili resimleri ve fosillerle alakalı bilgiler vardı.
Değişik bir çocuk oldum ortaokul yıllarında, o kadar bilgiyi küçücük bir bedene birden yükleyince normal bir insan olarak yaşamının kalanına devam etmek biraz zor oluyor. Akşamları eve gelip legolardan surlar yapıp, tepeye de okçuları dikip ''Baba, birazdan Hannibal gelip surlara filleriyle saldıracak, bak Scipio da burada, senato görevi ona verdi'' deyince elimden ansiklopediyi alıp bir süre ara vermem gerektiğini tembihlemişti. Çünkü bu olay dikkatimi olduğu gibi kitaplara veriyor, normal okul başarımı ise hayli aksatıyordu. Ailem de bu durumdan hiç hoşnut olmadı, özellikle sosyal bilimlerin alanı olan derslere merak salıp, sayısal dersleri komple boşlamak gelecekteki kararlarımı baya bir etkileyecek, beni hatalara itecekti. Evlerimiz ayrılırken de dedem sordu bana kitapları çok sevdiğimi bildiğinden, ''hangilerini istiyorsun?'' diye. ''Hepsini'' dedim. Beni kırmayıp, bir kaç kitabı kendine ayırarak tüm kütüphaneyi olduğu gibi bana verdi. O zamandan bu zamana bu kitapları elimden geldiğince korumaya çalıştım, çok ev değiştirdik ve bu taşınma işlemleri, aradan geçen yıllar kitapların ciltlerini hayli eskitse de sayfaları hala yerli yerinde duruyor ve okunabilecek kadar sağlam. Kütüphanemde olup da henüz okumadığım bir kitap yok, bazen param olmadığından dolayı arkadaşlarımdan ödünç alıp da okuduğum kitaplar olurdu, sırf kütüphanemdeki dostlarından mahrum olmasınlar diye biraz para biriktirir, sonra onları da satın alır oraya eklerdim.
Bu kadar anlattım, yazdım çizdim, ''hani nerede bu yazının teması?'' diyenler olabilir. Huyumdur, biraz pasaklı yazar, kuralları imla dışında pek takmam. Diyeceğim şudur ki; uzun zamandır düşünüyorum ben ''gelecek nesillere bırakılacak en güzel miras nedir?'' diye. Bence, bir dedenin torununa bırakabileceği en güzel miras ne arsa, ne araba, en ev, içi çocuk masallarıyla bile dolu olsa, kocaman bir kütüphane olmalı. Çünkü cehaleti, bağnazlığı, gericiliği yenmemizin ilk basamağı aile içi eğitim ve aydınlanmak. Bunu da bir dede, bir anneanne/babaanne, anne ve baba ancak kitaplarla başarabilir. Çocuklarınıza kitapları sevdirin, okuma yazma bilmeyecek kadar küçükken bile minik ellerine minik kitaplar yerleştirin, ilerleyen yaşlarda evet biraz tuhaf! olabilirler ama bu onların hayrına olacaktır, emin olun. :)
Leave a Comment