Çok Bilinmeyenlerden Biri - Sillyon
Sillyon antik kentiyle tanışmam, çok enteresan bir şekilde vuku buldu. Aslında yola Uçansu Şelalelerine gitmek için çıkmıştım. Hafif hastaydım, temiz havanın ve nemli ırmak kenarının iyi geleceğini düşünerek, çantamı hazırlamış, yedek kıyafetlerimi de almış düşmüştüm yola. 2018 yılbaşının ilk günüydü. Uçansu Şelalelerine giderken, yol üzerinde ''Sillyon'' yazan kahverengi tabela dikkatimi çekti. ''Sanırım burada bir antik kent var, şelale dönüşü uğrayabilirim'' dedim. Maalesef Uçansu Şelalelerine gidemedim, yaz boyu girip çıkan Off Road araçları, bakımsız bırakılan stabilize yol standart otomobil olan aracımın ilerlemesine müsaade etmedi ve dönmek zorunda kaldım. Aslında fena da olmadı, orada harcayacağım zamanı Sillyon'u keşfetmeye harcayarak bir çok yerini görme, köylüleriyle tanışma fırsatım oldu.
Bir köy evinin bahçesinden uzanan patikadan geçtikten sonra, tepeye tırmanarak Sillyon antik kentine ulaşabiliyoruz. Baştan söylemem gerekir ki, zorlu bir trekking parkuru gibi bu tırmanış, o yüzden muhakkak gitmek isterseniz yanınıza bol su almanızı, terli kıyafetlerinizi değiştirmek için yedek kıyafetler edinmenizi tembihlerim. Girişte herhangi bir ücret alınmıyor, yani Müzekart'a gerek yok fakat köylülere destek olmak isterseniz, patikanın hemen karşısındaki küçük tesiste çay içebilir, köy ürünleri satın alabilirsiniz. Sillyon antik kentiyle alakalı günümüze ulaşabilmiş çok bilgiler yok, kuruluş tarihinin Truva savaşından sonra olduğu ve bilinen en eski Pamfilya şehirlerinden biri olduğu söylense de, bunları kanıtlayabilecek net bir bulgu yok elimizde. Şehirdeki kalıntıların çoğu Roma'dan ziyade Helenistik döneme ait, bu da genelde şehrin kendi sakinleriyle birlikte kendi haline bırakıldığı izlenimi verdi bize. Tüm bunlara rağmen kent hem Bizans, hem Selçuklu hem de Osmanlı döneminde kullanılmış, dağın yamaçlarındaki düzlüklerde ise köylüler hala yaşamlarına devam ediyor. Yani Sillyon, M.S 2019 yılında bile terk edilmiş bir yer değil, diğer antik kentlerin aksine.
Şehirde bir diğer ilgi çekici noktalardan biri, küçük bir pınara sahip olması ve bu pınarın bağlandığı antik çeşmenin bugün hala görevini başarıyla yerine getirebilmesi. Köylülerin hayvanlarının suyunu içebildiği, susamış gezginlerin de mataralarına su doldurup tadabildiği bu antik çeşme hala görevini yerine getirebiliyor ve tarihten bize anılar taşıyor. Tüm bunların yanında maalesef Sillyon gerektiği önemi görmemiş, yeterli kazı çalışmaları yapılmamış ve çoğu alanı hala toprak altında keşfedilmeyi bekliyor. Herhangi bir koruyucu önlemler olmadığı ve Turizm Bakanlığı tarafından tesis haline getirilmediği için büyük bir kirlilikle de karşı karşıya. İçerisinde asırlık ağaçlar da mevcut. Bu güzel antik kent umarım gelecek zamanlarda hak ettiği değeri görebilir. Zira helenistik surlar ve kale, hala güzel bir restorasyonla korunacak vaziyette, Helenistik dönemden günümüze ulaşabilmiş kalelerin sayısı çok az, Sillyon bu yüzden bir nadirliği içerisinde barındırıyor.
Sillyon'un hikayesi de böyle. Kazılar devam eder, yeterli bütçe ayrılırsa, ilerleyen zamanlarda hakkında daha da çok şey öğreneceğimize eminim. Sağlıcakla kalın.
Bir köy evinin bahçesinden uzanan patikadan geçtikten sonra, tepeye tırmanarak Sillyon antik kentine ulaşabiliyoruz. Baştan söylemem gerekir ki, zorlu bir trekking parkuru gibi bu tırmanış, o yüzden muhakkak gitmek isterseniz yanınıza bol su almanızı, terli kıyafetlerinizi değiştirmek için yedek kıyafetler edinmenizi tembihlerim. Girişte herhangi bir ücret alınmıyor, yani Müzekart'a gerek yok fakat köylülere destek olmak isterseniz, patikanın hemen karşısındaki küçük tesiste çay içebilir, köy ürünleri satın alabilirsiniz. Sillyon antik kentiyle alakalı günümüze ulaşabilmiş çok bilgiler yok, kuruluş tarihinin Truva savaşından sonra olduğu ve bilinen en eski Pamfilya şehirlerinden biri olduğu söylense de, bunları kanıtlayabilecek net bir bulgu yok elimizde. Şehirdeki kalıntıların çoğu Roma'dan ziyade Helenistik döneme ait, bu da genelde şehrin kendi sakinleriyle birlikte kendi haline bırakıldığı izlenimi verdi bize. Tüm bunlara rağmen kent hem Bizans, hem Selçuklu hem de Osmanlı döneminde kullanılmış, dağın yamaçlarındaki düzlüklerde ise köylüler hala yaşamlarına devam ediyor. Yani Sillyon, M.S 2019 yılında bile terk edilmiş bir yer değil, diğer antik kentlerin aksine.
Şehirde helenistik dönemden kalan, temeli ve duvarlarının bir kısmı hala ayakta olan bir kale var. Tek bir bakışta bile net olarak yıkılan yerlerini gözünüzde canlandırabiliyorsunuz. Yamaçların kenarına kurulmuş, zamanla rüzgarların ve yağmurların aşındırmasından dolayı yarısı parçalanmış küçük de bir Odeon'a sahip, tipik bir Grek şehri. Ayrıca şu bilgiyi de vermem gerekir ki, Sillyon'un tepesinden baktığınızda Perge'yi, Perge'nin tepesinden baktığınızda Sillyon'u görebiliyorsunuz. Birbirlerine oldukça yakınlar. Pamfilya'nın başkentine bu denli yakın olup da neden bu şehir kendini daha fazla geliştirip günümüze çokça eserler bırakamadı diye insan merak ediyor. Sanırım Side, Aspendos, Perge gibi Pamfilya'nın oldukça popüler ve görkemli şehirlerine yoğun bir göç vermiş olması ya da bu şehirler dururken kendisinin fazla göç alamaması bu şehirlerin gölgesinde kalmış olmasına neden olabilir.
Şehirde bir diğer ilgi çekici noktalardan biri, küçük bir pınara sahip olması ve bu pınarın bağlandığı antik çeşmenin bugün hala görevini başarıyla yerine getirebilmesi. Köylülerin hayvanlarının suyunu içebildiği, susamış gezginlerin de mataralarına su doldurup tadabildiği bu antik çeşme hala görevini yerine getirebiliyor ve tarihten bize anılar taşıyor. Tüm bunların yanında maalesef Sillyon gerektiği önemi görmemiş, yeterli kazı çalışmaları yapılmamış ve çoğu alanı hala toprak altında keşfedilmeyi bekliyor. Herhangi bir koruyucu önlemler olmadığı ve Turizm Bakanlığı tarafından tesis haline getirilmediği için büyük bir kirlilikle de karşı karşıya. İçerisinde asırlık ağaçlar da mevcut. Bu güzel antik kent umarım gelecek zamanlarda hak ettiği değeri görebilir. Zira helenistik surlar ve kale, hala güzel bir restorasyonla korunacak vaziyette, Helenistik dönemden günümüze ulaşabilmiş kalelerin sayısı çok az, Sillyon bu yüzden bir nadirliği içerisinde barındırıyor.
Sillyon'un hikayesi de böyle. Kazılar devam eder, yeterli bütçe ayrılırsa, ilerleyen zamanlarda hakkında daha da çok şey öğreneceğimize eminim. Sağlıcakla kalın.
Leave a Comment